İnsan nasıl yaşar? Ne için yaşar? Bu güne kadar beni hayatta güzel şeyler yapmak isteği tuttu, biraz da merakım. Ama bunca pisliğin içindeki güzelliğe yazık değil mi? Güzel olan hiçbir şeyin bir anlamı yok, bu mantıkla çirkin olan hiçbir şeyin de anlamının olmaması lazım ama insanların bunca kötülüğü ve çirkinliği işlemeleri için bir anlam gerekli mutlaka.
Nasıl bu kadar saf bir kötülüğe sahip olup çocuklarına gülebilirler? Nasıl bilerek acı çektirip gezip tozabilirler? Nasıl yaşayabilirler bizi insanlığımızdan ayrı görüp, onursuzlaştırıp, memnuniyet ve eğlence için yaratılmış bir makine gibi çalışmamızı bekleyerek? Yaptıklarının kötülük olduğunu biliyorlar, yazık, çok inandım öyle yetiştirilmişler, bilmiyorlar daha iyisini diye. Ama biliyorlar çünkü insan kendine insanım diyorsa ve karşısındakinin de kendi gibi bir insan olduğunu algılıyorsa ona sadece varoluşundan ötürü yüklediği tüm baskıcı, eksik gören, itibarsızlaştıran anlamlar o kişinin kötülüğüdür, ahlaksızlığıdır. Çünkü hiç kimse herkesin herkesi eşit gördüğü bir dünyada doğmadı, ama iyi insanlar hep vardı.
Bu kitap maalesef bana toplumun kendi elemanlarının açığını sürekli arayıp bulduğunda hemen bunu kullanmasının, ahlaksızlığın ahlak kuralları kadar toplumun bir parçası olmasının ve insanların bunu çıkarları zarar görmedikçe rahatça kabul edebilmesinin zamansız bir vaziyet olduğunu hatırlattı. Bu kuralların mağduru olmamak toplumu size verilen zararın onlara da verilebileceğine ikna etmekten geçiyor sanırım. Yoksa kendi başlarına sizin başınıza gelen zararlı olayın gelmeyeceğine dair kendilerini ikna etmek için bu kurulmuş kurallarda çiğnediğiniz veya çiğnemeye yaklaştığınız olanları seçiyorlar ve bunları size karşı kullanıyorlar. Bu kuralların artık toplum tarafından çoğunlukla uygulanmamasının bir anlamı olmuyor çünkü anladığım kadarıyla mesele kurallar değil, mesele sizi başınıza gelenlerden suçlu çıkarıp geceleri rahat uyumak.
Kaymakam Selahattin Bey'in, girdiği 250 altın borç sebebiyle kızı Muazzez'i önce Şakir'e, sonra nispeten iyi bir insan diye Ali'ye satmakta pek az tereddüt etmesi şimdikinden çok mu farklı? Şahinde'nin daha zengin bir hayat düşüncesiyle 15 yaşındaki kızını sarhoş edip babası yaşında adamların kucağına atmasını insanın aklı almak istemiyor ama günümüzde görmüyor muyuz bu ahlaksızlığı? Bütün kasabanın Şakir'in hem katil hem de tecavüzcü bir sapık olduğunu bildiği halde parasının ve gücünün herkesi susturması ve zaten çok az kişinin de konuşmaya niyetlenmesi en sık görülen ahlaksızlığımız olsa gerek. Küçük şehirlerden nefret ederim. Küçük şehirlerde birinin pisliği susan herkesin üstüne bulaşır; dışarıdan feyz alınası, eli öpülesi görünen nineler ve dedeler dahil olmak üzere öyle ahlaksızlıklar gömmüşlerdir ki zihinlerinin derinliklerine; bunları duyacak sıradan bir kişi insanlığa inancını yitirebilir. Çünkü çocukluğumuzdan itibaren aklımıza saf, temiz kalpli küçük şehir insanları; canavar kalpli büyük şehirliler kazınmıştır. Büyük şehirde çok yaşamadım ama, insanın her yerde özünde insan olduğunu ve yüzyıllardır temelinin değişmediğini göz önüne alarak oranın da çok farklı olduğunu düşünmediğimi söyleyebilirim. İnsanoğlu dünyayı fazla gelişmiş beyinleriyle ele geçirmiş, vermeyen, yalnızca alan canavarlardır. İçlerindeki kötülük o kadar büyüktür ki insanlığın üzerine gölge düşmemiş bir güzelliği yoktur. Güzel olan her şey bu canavarların eline geçmemesi için çirkin gibi durmalıdır. Ama maalesef insanlar bunu başaramaz. Çünkü güzel görünmek, hür yaşamak her insanın hakkı ve doğuştan bir isteğidir. Bunu ancak yol kenarlarında kurumuş yıldız şeklinde dikenler başarabilir.
Zavallı Muazzez ve Yusuf da bu kötülüğün içinde güzel olamadılar. Birbirilerini bu karmaşa içinde insan görüp de bu şekilde muamele eden yalnız onlardı, yalnız ikisi olsalar mutlu olacaklarına inanıyordum çünkü günümüzde dahi insanlar birbirilerini malları gibi görürken bu ikisi sadece içlerindeki insanlığa dayanarak birbirilerini saygıyla sevdiler.
Asıl sorulacak soru şudur: Tüm bunlardan umudu kesip her şeyden vazgeçilmeli mi, yoksa dikenlerin güzelliği için devam mı edilmeli hayata?